Önce bakışlar ile başlar...


Önce bakışlar ile başlar, uzun bir süre bu şekilde devam edersin, günler geçtikçe bakışların derinleşir kalbine inmek istersin, ama ulaşamazsın… Çünkü ne o seni tanıyor ne de sen onu… Belki efkârlanırsın yerli yersiz kıskançlık krizlerine girersin, belki onu görme umudu seni hayata bağlar belki de hiç etkilenmez “boş ver taş kalbim unut gitsin” der susarsın… Ama bu suskunluk uzun sürmez, yine yeniden onu gördüğün zaman kalbin pır pır etmeye başlar, hani sen onun gözlerine bakıyorsun olur ya bir de o senin gözlerine takılırsa, işte o zaman dünyalar senindir demektir, belki de platonikliğin büyüklüğüdür bu… Demiştim ya önce bakışlar başlar bütün masumiyeti ile…
Sonra kelimelerin ve harflerin bir bir boğazına düğümlenir de konuşamaz ve nefes alamazsın onu görünce, adeta can çekişirsin bir kelime söyleyebilmek için… Oysa o kadar basittir ki “seni seviyorum” demesi, ama beceremezsin, korkaklığının esiri olmuş bir şekilde buna reddedilmenin korkusu da eklenince, o düğümlenen kelimeler seni boğar ya, nefesin kesilir… Yan etkisi olsa gerek…
Haftalar geçtikçe günün anlam ve öneminin dışında olduğu halde bir “merhaba” ya da bir “günaydın” diyebilmek için ya da sadece maksat seninle 1–2 kelime konuşmasını sağlamaktı, hiç tanımadığın ama yavaş yavaş körkütük âşık olamaya başladığın kız ile… Deliksiz uykuların artık bir yerinden salıveriyordu bütün rahatlığını, uykusuz gecelere merhaba deme vakti gelmişti, çünkü koca oğlan sen âşık olmaya başlamıştın. Hem de adını bile bilmediğin bir kıza…
Hafta sonları etkinliklerin azalır her daim onu düşünmeye başlarsın, kendince kafandan binlerce tanışma senaryosu uydurur ama hep sonunda tanışamazsın, en güzel kadın isimlerini seçersin ona… Yine bir pazartesi sabahını beklersin, bütün stresine rağmen onu görmek için bugünü beklersin…
“İşte karşıdan geliyor, bir günaydın mı desem yoksa bir merhaba mı, acaba tersler mi? Yok yok, en iyisi yarın söylerim, cesaretimi toplayayım. Yo yo, ya yarın göremezsem… Neyse koca oğlan sıkma kendini ne de olsa konuşamayacaksın…” der yine içine atarsın ve sadece gözlerine bakmak ile yetinirsin…
Kesişme noktasına geldiğin an son bir can havli ile bir “merhaba” ses tellerinden uçacak gibi olur ama dudakların mühürlenmiş izin vermiyor buna, yutkunmak ile yetiniyorsun. Ama olsun bugün de gördün onu…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bi dakka