Ters Düz






Pazartesi günleri işe gitmekten nefret eden bir adamın erken saatte kalkması aslında bir şeylerin ters gittiğinin işaretiydi. Biriyle karşılaşıncaya kadar uzun uzun düşündü…

-Günaydın, ne kadar da erkencisin.
-Günün ayılmasına tanık oldum, gece hiç uyumadım.
-Neden, bir şey mi oldu?
-İşlerin günden güne kötüleştiğini biliyorsun, bu senden saklayamam, iflasın eşiğindeyiz.
-Ortağının yüzünden değil mi?
-Kimin yüzünden olduğu önemli değil, sonuçta birçok kişi bu durumdan etkilenecek.
-Ekmek kapısı olarak gördüğün bu şirketin insanlara kattığı daha fazla şey var aslında… Belki hepimizin hayatı değişecek, belki de kaldığımız yerden bir yol bulup devam edeceğiz hayatımıza, iş bulacağız, işi düzelteceğiz ya da yeni şeyler deneyeceğiz.
-Bu kadar kolay değil ne yazık ki, evli olanlar, çocuğu olanlar var, onarlı da düşünmeliyiz.
-Evet, düşünmelisiniz. Yani bunu tek başına yapmamalısın. Ortağın nerede?
-Ortak ortalıkta yok.

(Kapı çalınsa da gözlerdeki hüzün, merak ve düşünceleri silemedi.)

-Nane limon istemişsiniz, rahatsız mısınız Harun Bey? Oğlan da rahatsızdı bugün, mevsim değişikliklerinden midir bilmiyorum, bu aralar herkes hasta.
-Biraz Kemal Efendi. Lale ne içersin?
-Çay varsa.
-Var tabi Lale Hanım, olmaz mı yeni demledim.
Kapıdan çıkarken dönüp bir daha baktı Kemal Efendi, başını salladı gitti. O da biliyor muydu durumu, iş bakmaya başlamış mıdır acaba?
-Daldın gittin dedi Lale.
-En iyisi şimdiden haber vermek bu insanlara, başlarının çaresine bakmalarını söylemek. Bazılarına tanıdıklar aracılığıyla iş ayarlayabilirim ama hepsi için iyi bir şey yapamam.
-Haklısın, birazdan öğrenecekler nasıl olsa, önce bir şeyler içelim…

Bazı insanlar mutluluğu da hüznü de kaldıramıyor. Ortağı olduğun şirket kar ediyorsa yanındakilerin sayısı artıyor, iflas etmeye yakınsan etrafındakileri mağdur etmemek için sen çıkarıyorsun. Midenden de dışarıya bir şeyler çıkıyor, asitli, yediklerin birbirine karışmış, bu demektir ki birbirini çekemeyenler bir araya gelmiş, son noktayı koyan bir organ olmasına rağmen kimse ona aldırış etmiyor, kavga dışarıda da sürüyor. Aslında rahatlıyorsun, sana dokunan her şey hatta yılanlar özlenecek gibi değilken nane limon ile keyfine bakacağın yerde yeniden başa dönüyorsun, bir yerde yaşam devam ediyor ve hayatta kalmak için yeniden edinmen gereken ortaklar, çalışanlar, dostlar oluyor. Midene zarar verse de yemekten vazgeçemediklerin, yeri geliyor sözlerini başına kakıyor, miden dâhil kafan bulanıyor… Kusabiliyorsan şanslı sayıyorsun kendini. Kesip atmak, tıpkı bir doktor edasında, temizlenmek gibi geliyor. Tükürdüklerini düşünmeye başlıyorsun, nasılsa herkes birbirini tükürüyor, tüketiyor, çiğnenen sakız gibi geliyor hayat, ne eksik ne fazla birazcık da şımarıkça davranıyor.
Mesela ben bir gün, şuanda mücadele verdiğin birçok hayatı bırakıp kendi hayatını yaşadığını göreceğim, ister istemez olacak bu, kimileri ölecek, yaşlanacak, yorgan gidecek, ortaklık bitecek. Ne sıra arkadaşın kalacak yanında ne de menfaati. Kendinle baş başa kalacaksın, sevdiklerinle belki… İlla sonunda mı olmalı bu? Yavaştan olmaya başlamıştır belki de…
Ne zaman gitmek istesen daha çok kalıyorsun olduğun yerde, gidişler aklında hiç yokken oluyor. Bir zaman sonra iplerin artıyor ya da kolların uzuyor… Gittiğin yerde, keşfettiklerini yaşaman için bir süre serbest bırakıyorlar seni ve sonra sıkılıyorlar, sen de onlara bakıyorsun herkes kendi dünyasında kayıp… Bir süre sonra seninle ilgilenmiyorlar.
Seyretmek, bazen öylesine uğradığın bir mekândaki izlenimler gibi rastlantısal, bazense su içmek gibi yaşamsaldı…
Neyse efendim sadede gelelim…
Eski bir şarkı ile kulaklarımızın pasını silmek ister miydim?
-Hayır.
Son notlar:
Ortaklıklar, şirketler, anlaşmalar ilişki biçimlerimizi belirlerken… Şirket mirket anlamam. Başında da söyledim.
Neticede yorganın kimin ayağını dışarıda bıraktığıyla ilgilenilmiyor, fotoğrafın güzelse güzelsin. (Anlık mutluluklar)
Mide rahatsızlıklarına ne iyi geliyor? (İstifra ettikten sonra mı etmeden önce mi?)
İçinde köy, kasaba, dünya taşıyan insanlara sonsuz selamlar…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bi dakka