-ya da ben öyle zannettim‏ (Phytia'dan Zagor'a - Uzun cümleler)


Sakınımlı bir birlikteliğimiz var, bir gün öğrenilecek nasılsa ama. 
buna rağmen cümlelerin altında saklı söyleceklerim. "ben istediğim 
kadar beni tanırsın, gerisi sadece zannetiklerindir" dediğin zamanı 
gördüm gözunde (kim bilir kime idi cumlelerin). senin ortalığa hakim 
oldugun saatler, herkesin uyudugu saatlerdir, biliyorum. Ama o zaman 
bile gözlerin "ben istediğim kadar bilirsin" diyor karanlıklara. senin 
imparatorlugunun hayat buldugu saatlerde bile gözlerin hükmediğin 
hükümdarlığına, sözlerin değil. ( ya da ben öyle zannettim.)


Renklerin canlılıgını yakalaman uzun surmüş, sanıyorum(yada ben öyle 
zannettim. belki hep canlıydı sen de renkler.) . Dışardan aldıgın her 
etki, tepkinin bir dogurdugu bir dışavurum yansımaydı aslında 
tepkisizliğine name vuran. Yuvalandıgın düşüncelerin, aymaz 
insancıkların beyninintoplamından daha fazlaydı. işte tam bu sebepten 
kafan ağırdı ve kafanın gereğinden fazla çeken ağırlığından kaynaklı, 
canlı renkleri görmek müdahalesiz olmazdı. (eğer zaten renklerin 
canlıysa, mudahale sadece onları çerçeveden çıkarıp özgür bırakmiş 
olmalı. Ya da ben oyle zannettim.)


Buğday tarlasındaki bir korkuluk kadar yalnız, amacından uzak ve 
terkedilmişim. Güneşin sarısı tan ağardıktan sonra akşama kadar 
aralıksız gözumu alırken, guneşi ardıma almaksızın ısınmaya çalışarak 
sarı altın topla hareket ederken, geceleri ay dede efendinin gör 
kırpmaksızın üzerime diktiği nazarı içimi ürpertti yıllarca. düşün hem 
de renkler canlıyken bile ürperdim. müdahaleye gerek gördügüm renkler 
neydi peki? Aptallık... (ya da sen öyle zannettin.)


şimdilerde tesadüfler ben ne anlama gelmesini istiyorsam o anlama 
geliyor. Kendimi çiminolar ayininin ortasında bulmak elbette bir 
tesadüf, aksi zaten düşünülemez zira geldikleri yerin hiç bir mekiğin 
ugramadıgı bir gezegen oldugu söyleniyor bilmem kaç bin ışık yılı 
öteden. ancak ayininin içinde bulundugumda buna yuklediği anlam.. 
Kendi kendime dedim ki: "sen de çiminolardan birisin". (ya da ben öyle 
zannediyordum).


son bir kaç cumleyi nefesim rüzgara karışırken söylemek güzel 
olabilirdi. Son bir cümleyi nefesin rüzgara karışırken söylemen guzel 
olabilirdi. Biliyordun çünkü sen ufuk çizgisine ulaşmak, aletsiz 
edevatsız tuz gölünün dibine dalmak kadar zor. ama bildiklerinin 
içinde imkansız olamyanlar da var: kendin değil ama bakışların ufuğa 
ulaşınca, hiç bir şeyin önemi kalmıyor. (ya da ben öyle zannediyordum.)


şiddet ve sınıfsal tahakküm aygıtı olarak ben ve sen birbirinden 
ayrılmaz. Bizim gözümüzden baktıgımızda (ezilenlerin gözünden 
baktıgımızda) varlığımız bile düpedüz bir şiddet olgusu. Ahir bir 
zamanda yaşarken senin kutsal ruhun, berrak bir dereden su içmiş 
çünkü. bu nedenle olmemiş bir daha hiç benim aksime. (içecek su mu 
yokmuş neymiş. ahir zamanın üstünden çok zaman geçmiş hatırlamıyorum.) 
ve insan hiç bir şeye şiddete alıştıgı kadar çabuk alışmaz. sana 
alıştım. (ya da ben öyle zannettim.)


ve maddeye mana yuklersek eğer, böylece bu dünyaya "atılmış" çaresiz 
bir organizmadan ibaret olmadıgımızı kavrarız. ( ya da öyle zannettik!)

Yorumlar

  1. bunu bana yazdığını kabul ediyorum...

    YanıtlaSil
  2. bu senin kim olduğun ile alakalı.

    YanıtlaSil
  3. bence sen bunu kedime yazdın..bana yazdın demek kadar saçma

    YanıtlaSil
  4. bunu pythia, zagor'a yazdı...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

denemelisin

Bu blogdaki popüler yayınlar

bi dakka