Kayıtlar

Mayıs, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hipopotam ağırlığı gibi

Resim
kötü yola düşmüş bir rengin kirliliği var tel örgülerle çevrilmiş yürek çarpıntılarında "Bu ne biçim bir hikaye" ile başlıyor bu hikayenin başı. Yasaklı bir dinin misyoner tedirginliği var üstünde her an katledilecek, parçalanacak ve  yakılacak belki de derisi yüzülecek gibi. sonra(sı sana...) Yer çekimsiz bir ortamda kuvveti muhtemel bir aşk basıncı var , hissedilir oranda büyüyen bir tümörün arsızlığına aldırış etmeden süzülüyorum sana. Seçtiğim repliklerin anlamsızlığından olsa gerek yüzümdeki ekşimsi karıncalanmalar, karışık ve oldukça karmakarışık. Seçemediğim şarkı sözlerindeki hayat dolu cümleler ile gelmek isterdim yüreğine, olmadı be sevgilim bir hipopotam ağrılığı gibi geldi suratsız gidişin. Gelişini bekleyecek kadar uzun sürmedi senin için yakmadığım sigaranın can çekişmesi. Çıplak elle katliam yaptığım şu cümle dolaylarında kazara bir küfürde sana etmeliydim. Küfürün bir suçu yok sevgilim, edepsizliği babasından kaynaklı yağmurlu bir gecenin sonr

İtiraflarım #48 :

Resim
O gece sana dokunmadım, o gece tenim tenine değmek istemedi sende arsız bir arzu bende ise adam gibi aşk vardı.  O gece sana dokunmadım, çünkü o gece ben bir "babaydım" sen ise küçük yaramaz sorumsuz bir kızdın. O gece sana dokunmadım, çünkü o gece seni nasıl sevdiğimi gösterdim. O gece sana dokunmadım... Sevgilim...

küçük bir atom bombası

Resim
Ah, küçük bir atom bombası verin bana Fazla büyük olmasın Küçücük Sokakta gezinen bir atı öldürmeye yetecek kadar Ama hiç at yok ki sokakta Öyleyse, saksıdaki çiçekleri uçurmaya yetecek kadar Ama hiç çiçek yok Görmüyorum saksıda Aşkımı korkutmaya Yetecek kadar Öyleyse, Ama aşkım yok ki Kirli ve sevimli bir çocuğu yıkar gibi Küvetimde yıkayabileceğim bir atom bombası Verin bana Öyleyse (küvetim var) Düğme burunlu Pembe kulaklı Temmuz ayında İç çamaşırı gibi kokan Bir atom bombası, general Aklımı kaçırdığımı mı düşünüyorsunuz? Düşüncelerinize bakarak Ben de sizin aklınızı kaçırdığınızı Düşünüyorum: Başkası yollamadan Siz yollayın bir tane.   Charles Bukowski

Hey pardon ( Yalnız insanları tanıma seansı )

Resim
-gözlerindeki kılcan damarlar biraz geveze idi tamam bunu kabul etmeliyim, göz bebekleri ise yorgun düşmüş fakat çok şey anlattı, dudaklarının kıvrımlığı hani sizin şu tebessüm dediğiniz aslında hiç bir boka yaramayan ve göz temasını geçiştirmek için yapılmış "mutluyum" eylemi, siz insanlar hep bunu yaparsınız. -neyi? -Eğer tedirgin ve stresliyseniz gözlerinizin konuşmasına asla izin vermezsiniz.. -Ne yani sen şimdi bütün bunları sana onlar mı anlattı... (Sabahları bu semtin üstünden martılar geçer oysaki deniz çok uzakta...) Zıvanadan çıkmış bir saat deliler gibi bağırıyor, yine geç kalınmışlık ve yine lanetler okunan bir günün başlangıcı, belki uyku açılsın diye bir nescafe büyük ihtimalle stoklarda nescafe yok ve yine sürahinin dibinde kalmış yedi mesai günü dokunulmamış su, iyi gelmeyecek hatta hiç fark etmeyecek bir farkındalık yaşatmayacak. Eli artık yosunlaşmaya başlamış cam sürahinin kulpuna doğru ilerler, içmesem de olur bir hareke

King of city İstanbul poster çalışması :))

Resim
King of city İstanbul poster çalışmam yada poster dışında bir şey  çalışmam  :))

bir adam,genç,çocuk…

Resim
-hüzün kokulu bir günün “papatya”yı   hüzünlendiricek zerreleri… bir adam ve yanlızlık belki bir sigara eşlik ediyor bu saatlerin anlamsız akışına, düşünüyor .. ama neyi ? Olmayan birilerine yazılmış satırlar ve satırların arasındaki gizli duyguları , yazarken içleniyor “daha kendini insanlara anlatamıyorsun” bu yazılara olan tavrın nedirki adam ? kendine cevap vermekden bile aciz, belkide yorgun. Nargile ağır gelmişdi belkide… oysa hafif ve umursamaz… Belkide yazmamalıydı , belkide yazmaya devam etmeli… Çelişki içindeki düşünceleri it dalaşı oynuyor beynin bir noktasında, odaklandığı yer ise kör nokta , ufukda kaybolan martı misali ardına bakmadan ! sadece bir iki haykırış özgürlüğüne mi yorarsın, yanlızlığına bir veryansımı ? kendisi ile kavgası çok öncelere dayanır, taa ki ilk ağladığı ilk doğum gününe… Duman altı gizli köşelerde kendini sorgular, sorgular ve sorgular… belkide suskun gizli bir aşkın zanlısı , suçu var ispatsız… ölüme hazırlıklı bir adam , gözbebekleri

Ben Papatya Katili Olacak Adam mıyım?

Resim
Önce bayıldı sandım, elimi uzattım. Güldü. “Ne yapıyorsun?” dedi. Sanırım kendimi iyi hissetmiyordum. “Hiç, düşecektin,” dedim. Anlamadı. Aramızdaki anlama mücadelesini sonraya bıraktığı için derin bir nefes aldım. Bunu da duymadı. “Film geriye sarıyor,” dedim… Geçen zaman avuçlarımdaydı. Gözlerime baktı… O, illa düşecekti, kurtarma işi de bana düşecekti, ayağına bağ olmadan sevecektim onu… Yüzüme bakmayı sürdürdü. Şaşkınlığı yüzünde güzel bir ifade bırakıyordu, okunaklı bir ifade… Ama dokunaklı değil. Bana da yansıdı gözlerindeki merak… O merak ederdi, ben anlatırdım. Ben anlatmayı bir tek onun yanında severdim. Çiçeğin yansıması vardı gölgesinde zaman zaman… & Zamanın bir yerinde gülümserdi, mekânın bir yerinde kaybolurdum. Yeşil tek ışıktı gözleri, yaşamıma hız veren, akıl yollarımı birbirine karıştıran… Onun dışındakiler ayrık otu… Sesini duydum. Kendi kendine konuşuyordu. İnsanlar güzelliğine takılıyordu ama çitin diğer yanına geçebileni görmedim. Bir ma