Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Beyin bedava !

Resim

Cahil insanlar derneği: Where is my mind?

Cahil insanlar derneği: Where is my mind?

-ya da ben öyle zannettim‏ (Phytia'dan Zagor'a - Uzun cümleler)

Sakınımlı bir birlikteliğimiz var, bir gün öğrenilecek nasılsa ama.  buna rağmen cümlelerin altında saklı söyleceklerim. "ben istediğim  kadar beni tanırsın, gerisi sadece zannetiklerindir" dediğin zamanı  gördüm gözunde (kim bilir kime idi cumlelerin). senin ortalığa hakim  oldugun saatler, herkesin uyudugu saatlerdir, biliyorum. Ama o zaman  bile gözlerin "ben istediğim kadar bilirsin" diyor karanlıklara. senin  imparatorlugunun hayat buldugu saatlerde bile gözlerin hükmediğin  hükümdarlığına, sözlerin değil. ( ya da ben öyle zannettim.) Renklerin canlılıgını yakalaman uzun surmüş, sanıyorum(yada ben öyle  zannettim. belki hep canlıydı sen de renkler.) . Dışardan aldıgın her  etki, tepkinin bir dogurdugu bir dışavurum yansımaydı aslında  tepkisizliğine name vuran. Yuvalandıgın düşüncelerin, aymaz  insancıkların beyninintoplamından daha fazlaydı. işte tam bu sebepten  kafan ağırdı ve kafanın gereğinden fazla çeken ağırlığından kaynaklı,  canlı renkleri görmek m

-Mesela bazı şeyler unutulmuyor.

Resim
(Hangi sıradan günün lanetidir bilmiyorum) -hatırlıyorum, birbirimize  dokunuşlarımız da ki  o ürpertiyi. Bakışlarımızı birbirimizin gözlerinden kaçıracak cehennem arıyorduk, o an cehennemin yedi kat dibinde yanmak bu utangaçlığımızı ancak dindirebilirdi ve biz o an cehennemin yedi kat dibindeydik (sevgilim).  Gölgelerimizi saklayacak vaktimiz yoktu, birazdan kıyamet kopacak yalanına kendimizi inandırmış ve geriye kalan son nefeslerimiz. Son bir otobüs, yalnız kalınmış bir semtin durağından geçiyor, yetişmek için adımlarımızı hızlı hızlı atarken nefeslerimiz kesiliyordu, belki konuşmaya çabalıyorduk,  hem boş ver sözler kimin umurundaydı, biz kendi cehennemimiz de yanıyorduk. Göz bebeklerinin uzay boşluğunda kayboluyordum, kocaman bir boşluk bu kadar mı tapılası olur, inancımı yitirmeye sebebiyet kocaman  bir boşluk.  Farkındamıydın bilmiyorum, beyaz teninde hicrete çıkmış terler süzülüyordu zambak kokuları ile, bütün yaşanmışlıkların en sahici şahitleriydi onlar, inkarı

Bana yine mektuplar yaz (Zagor - Kısacümleler 3/3)

Resim
   Bana yine mektuplar yaz, hatta elektrikler kesilsin yağmur yağsın semtinizdeki büyük trafoda yangın çıksın. İtfaiye ironik bir biçimde yağan yağmurda yangına su püskürtsün ama çocuklar korkmasın gök gürültüsünden. Olay yerinde ölmeyi becerememiş biri olma ümidi ile hızlı giden ambulanslar olmasın yada hasta ol yataktan kalkma burnun aksın sürekli hapşır ve sadece yarım kase çorba iç mektubuna e rtesi gün devam et, ağız dolusu cümleler yaz hatta öyle cümleler olsun ki iki üç beş on defa okuyayım anca anlayayım, kısa olmasın on beş dakikalık şifreli yayınlar gibi. Bana mektuplar yaz uzun uzun olsun iki günde anca okuyayım, bana yine mektuplar yaz. Gecenin bir yarısı, saate bile bakmadan kaç olduğunu anlaya bileceğim zifirilerde uykumu bölerek ara beni hiç beklemediğim anda hiç beklemediğim bir ses tonu ile, numaran gizli olsun açıp açmamak arasında tereddüt edeyim ama sen yinede ara beni gecenin üçünde beşinde, uzun uzun şiirler oku yine, ben yine biraz alkollü olayım s

Where is my mind?

Resim

Yalnız-ılık (Zagor-Kısa cümleler 3/3)

 buraya not yalnız-ılık bir karışım. (bekle)

LÖSEV Gönüllüsü Olmak Bir Ayrıcalıktır...

Resim
Büyük LÖSEV Ailesi, lösemili&kanserli çocuk ve ailelerin bu zorlu mücadelede yalnız olmadıklarını göstermek için sevgi ve azimle çalışan bir vakıftır. LÖSEV kurulduğu 1998 yılından bugüne dek faaliyetlerini duyarlı kişi ve kuruluşların destekleri ve binlerce GÖNÜLLÜSÜ’nün katkılarıyla gerçekleştirmiş; Türk halkının konu hakkında daha bilinçli ve duyarlı olmasıyla beraber tedavide %91'lere çıkardığı başarısını %100’e çıkartmayı hedeflemiştir. LÖSEV'e gönlünü veren gönüllüler LÖSEV’in her etkinliğinde aktif rol almakta, vakıf çalışmalarına aktif katılım göstererek çocukları hayata bağlamaktadırlar. Yüreğinde paylaşım ve sevgiye yer olan herkesi Lösev gönüllüsü olmaya davet ediyoruz. Lösev gönüllüsü olabilmek için aşağıdaki formu doldurmanız yeterli: http://bit.ly/losevgonullusu Lösev’i Facebook’ta takip etmek için: www.facebook.com/losev0660 Lösev’i Twitter’da da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile paylaşımlarınızla deste

Derin Mezarlar (Zagor-Kısa cümleler 2/3)

Resim
"Beklentileri karşılamak için anlamsız sorumlulukları sırtlamak en az bir ruhun bedenden ayrılmasını izlemek kadar acı vericidir"  ( Evet tam olarak böyle uzun bir cümleyi  gözlerini  kırpmadan, bulanmış gözlerimin içine  bakarak söyledi. Bir ruhun bedenden ayrılmasını izlemek kadar acı verici bir şekilde . ) Onun anısına  -Tam olarak yerini bilemesem de  sol yanımda derince bir mezar var, ister kalp deyin ister yürek isterseniz kimsesizler mezarlığı  hatta kimilerine göre bir buz dolabı ama asla  yosun tutmuş bir taş olmadı, bunu başara bilmesi için sanırım bütün eylemlerine son vermek lazım, kısaca ölüm. Ama  böyle  basit bir nedenden yada böyle  kısa cümleler ile anlatılmamalı bu, ne bileyim belki Oskar'a aday gösterilen ilk yazı kıvamında olmalı  belkide Nobel fizik ödülüne laik görülmeli anca o zaman hak ettiği durgunluğa  kavuşabilir ve anca o zaman ne kadar anlamsız olduğu  anlaşılabilir. -Hem o derin derin olan mezara kimleri gömdüm bilmek istersin

-Heyy pythia ( Zagor - Kısa cümleler 1/3)

Resim
-Heyy pythia baltamı verir misin lütfen, çok değil bir kaç yüzyıl önce düşürmüştüm, kim bilir kimler geçti üstünden ve  kimbilir kaç medeniyetin çöküşüne  şahit olmuştur. Ben yoktum buralarda biraz yetim bakabilir sana, belkide kızabilir bunca zamandır neredeydin diye  sakın aldırma o bakışlara.  Hem ben yokken, kaç şehir değiştirdim bu yokluk zamanımda,  kimse beni görmedi fark etmedi, faili meçhul bir kaç aşka karıştı eşkalim, adım dudaklarında yoktu ama derin derin mezarlar kazdım kaplerine kimisine eşkalimi gömdüm kimisine yokluğumu bıraktım, kimisinin sadece bakışlarında süzüldüm alabora oldum, ama bilmelisin ki hiç birinin rüyasını süsleyen o salak beyaz atlı prens olmadım daha doğrusu olamadım hem hangi gerizekalı isterki rüyalardan rüyalara beyaz atla dolaşmayı,  bu çok sıkıcı. -Heyy pythia söyler misin bana, yada söyleme bırak ben konuşayım biraz. A-10 gezegenine çok yakın zamanlarda sefer var ama bu sefer  sadece bin yılda bir olan sefer biz her seferinde yüz yılda b

Okan Bayülgen bunuda oku !

Resim
Sevgili Okan (abi) merhaba;  Bu yazıda ( eğer tamamlarsam) seninle alakalı bir şey bulamayacaksın, hatta bazı şüphelerim var aslında o tweetleri sen atmıyorsun, bence bir asistan yada bir kaç asistan  senin yerine ilgileniyor  neden böyle bir şüpheye kapıldım diye merak edeceksen yada   etmezsende çokta fifi herneyse , adam bir blog açmış ve sadece "okan bunu oku"  başlıklı bir yazı yazmış  emin olmalısın ki  yazıyı okumadım hiç birini de okumuyorum, seni elimden geldiğince takip ediyorum kafa yapıma uygun  severek izlediğim bir kaç kişiden sadece birisin, tamam bu senin nezdinde değerli değil  kumandanın benim elimde olması gibi.  Son zamanlarda  hayatın en gerçekçi olgusu olan "ölüm" konusuna kafayı takmış durumdayım ki zaten  sürekli aklımda, her ne kadar korkmuyorum desem de bazı endişelerim de yok diyemem, mesela  basılmamış kitabı(mızın) hala basılmamış olması :) ve basılabileceği konusunda endişelerim bide  boğaz koprüsünün en üstünden serbest a

Dün TRT'de izledim (Flört)

Resim
Yorumsuz, sadece dinleyin... :)

Ben iyi bir katilim

-Ceset kokan umutsuzluğumu yalnızlığım ile paylaşıyorum, katlettiğim onca bedene rağmen doyumsuz bir şekilde içimde insanları öldürmeye devam ediyorum. -Hem korkmamalısınız, sizin benim canımı yaktığınız gibi yapmayacağım,  belki biraz lokal anestezi uygularım günü gelmeyecek mutluluklarınıza buda düşüncelerinizi biraz olsun hafifletir. ‎- Ben iyi bir katilim, o kadar profesyonelim ki bir çoğunuz evet bir çoğunuz ! sizleri öldürdüğümden habersizsiniz, benim için artık hiç bir anlam ifade etmeyen o et yığını ölü bedenleriniz ile yaşadığınızı sanıyorsunuz. - Göz açıp kapamak, domuz öldüren bir Revolver'in o güçlü geri tepmesi ve iç gıcıklayan ölüm çığlığı yok, sessiz bir ölüm, Kadrajı ayarla ve deklanşöre bas. 

İki nokta bir kaç çizgi

Resim
          Üzerinde gezinen kör bıçağa rağmen mantıklı birkaç cümle kurabilmen şaşırtıcı… Demek ki sen anormal zamanlarda soğukkanlılık zırhına bürünüyorsun, normal zamanda işe yaramaz biri olduğun doğru. Çünkü nerede bitirilmesi gereken bir iş var hepsini birbirine karıştırıyorsun. Ocakta yemek var gidip onu karıştırıyorsun, kimse seni uyarmıyor bile. Her şeye karışıp her şeyden biraz alıp ilerliyorsun ama olmuyor. Seni görüyorlar. Her an bıçağı saplayabilirler. Trafik kazası da yaşayabilirsin. Elektrik kesikken televizyon seyretmek de isteyebilirsin. Kitapların kan gövdeyi götüren sokaklarında kalabilirsin. Güzlerin ortasında koşuyorsun ama bitmiyor, bitmek bilmeyen bir sokağın kenarındasın, çabalıyorsun, aynı yer, köşe başları tehlike getirebilir, yeniden ayaz dolu bir gün… Sana her bakışımda dış görünüşünde farklılık arıyorum nedense, seni diğerlerinden ayıran belirgin bir noktan olmalı, üzerine sinen bir koku, bir ben, bir iz, yara gibi… Belki sırtında kocaman bir kesik

"SEN" demek ti

Resim
Kimseye güvenmemenin sonucu kimsesiz kalmak. Simitlerin diş arasına giren susamları kadar gerçek bu. Ben asla inmamazlık etmedim bir aşkın varlığına. Veya ne bileyim,sarhoş numarası yapıp unutmuştan gelmedim duygularımı. Kimsenin üzgün uyanmadığı gecenin sabahında sesine gelmek istedim. Mevsimlerden bu mevsimdi yanılmıyorum,nereye gittiğini bilmezcsine yersiz yurtsuzdu kavmin. Belki bu yüzden belki değil, ben maviyi tam anlamıyla yaşayamadım.  Ve bir kişi daha sığamayacağından seni hep sakladım. Geçerken uğrarsın diye gamzelerimi kapıya astım. Güllerin kokularından bulut yaptım pencerenin kenarına. Zilim yok, kapım hep açık.       Bıkkınlığım sıkkın. Bir cümle daha kalmadı söylenmeyen. Camların buğusuna kalp çizmek istemiyor parmaklarım.. Hüzünleri bir dağın eteğinden aşağı yuvarlayınca karlar,çığ diye bir afet uydurdu Tanrı. İçine aldığını yok gücüyle saldı aşağılara.İndikçe çoğaldı azalan ağlamalar. Merhamet ayakkabılarını düşürdü kaçarken. Arkasında bir not bırakt

Hipopotam ağırlığı gibi

Resim
kötü yola düşmüş bir rengin kirliliği var tel örgülerle çevrilmiş yürek çarpıntılarında "Bu ne biçim bir hikaye" ile başlıyor bu hikayenin başı. Yasaklı bir dinin misyoner tedirginliği var üstünde her an katledilecek, parçalanacak ve  yakılacak belki de derisi yüzülecek gibi. sonra(sı sana...) Yer çekimsiz bir ortamda kuvveti muhtemel bir aşk basıncı var , hissedilir oranda büyüyen bir tümörün arsızlığına aldırış etmeden süzülüyorum sana. Seçtiğim repliklerin anlamsızlığından olsa gerek yüzümdeki ekşimsi karıncalanmalar, karışık ve oldukça karmakarışık. Seçemediğim şarkı sözlerindeki hayat dolu cümleler ile gelmek isterdim yüreğine, olmadı be sevgilim bir hipopotam ağrılığı gibi geldi suratsız gidişin. Gelişini bekleyecek kadar uzun sürmedi senin için yakmadığım sigaranın can çekişmesi. Çıplak elle katliam yaptığım şu cümle dolaylarında kazara bir küfürde sana etmeliydim. Küfürün bir suçu yok sevgilim, edepsizliği babasından kaynaklı yağmurlu bir gecenin sonr

İtiraflarım #48 :

Resim
O gece sana dokunmadım, o gece tenim tenine değmek istemedi sende arsız bir arzu bende ise adam gibi aşk vardı.  O gece sana dokunmadım, çünkü o gece ben bir "babaydım" sen ise küçük yaramaz sorumsuz bir kızdın. O gece sana dokunmadım, çünkü o gece seni nasıl sevdiğimi gösterdim. O gece sana dokunmadım... Sevgilim...

küçük bir atom bombası

Resim
Ah, küçük bir atom bombası verin bana Fazla büyük olmasın Küçücük Sokakta gezinen bir atı öldürmeye yetecek kadar Ama hiç at yok ki sokakta Öyleyse, saksıdaki çiçekleri uçurmaya yetecek kadar Ama hiç çiçek yok Görmüyorum saksıda Aşkımı korkutmaya Yetecek kadar Öyleyse, Ama aşkım yok ki Kirli ve sevimli bir çocuğu yıkar gibi Küvetimde yıkayabileceğim bir atom bombası Verin bana Öyleyse (küvetim var) Düğme burunlu Pembe kulaklı Temmuz ayında İç çamaşırı gibi kokan Bir atom bombası, general Aklımı kaçırdığımı mı düşünüyorsunuz? Düşüncelerinize bakarak Ben de sizin aklınızı kaçırdığınızı Düşünüyorum: Başkası yollamadan Siz yollayın bir tane.   Charles Bukowski

Hey pardon ( Yalnız insanları tanıma seansı )

Resim
-gözlerindeki kılcan damarlar biraz geveze idi tamam bunu kabul etmeliyim, göz bebekleri ise yorgun düşmüş fakat çok şey anlattı, dudaklarının kıvrımlığı hani sizin şu tebessüm dediğiniz aslında hiç bir boka yaramayan ve göz temasını geçiştirmek için yapılmış "mutluyum" eylemi, siz insanlar hep bunu yaparsınız. -neyi? -Eğer tedirgin ve stresliyseniz gözlerinizin konuşmasına asla izin vermezsiniz.. -Ne yani sen şimdi bütün bunları sana onlar mı anlattı... (Sabahları bu semtin üstünden martılar geçer oysaki deniz çok uzakta...) Zıvanadan çıkmış bir saat deliler gibi bağırıyor, yine geç kalınmışlık ve yine lanetler okunan bir günün başlangıcı, belki uyku açılsın diye bir nescafe büyük ihtimalle stoklarda nescafe yok ve yine sürahinin dibinde kalmış yedi mesai günü dokunulmamış su, iyi gelmeyecek hatta hiç fark etmeyecek bir farkındalık yaşatmayacak. Eli artık yosunlaşmaya başlamış cam sürahinin kulpuna doğru ilerler, içmesem de olur bir hareke

King of city İstanbul poster çalışması :))

Resim
King of city İstanbul poster çalışmam yada poster dışında bir şey  çalışmam  :))

bir adam,genç,çocuk…

Resim
-hüzün kokulu bir günün “papatya”yı   hüzünlendiricek zerreleri… bir adam ve yanlızlık belki bir sigara eşlik ediyor bu saatlerin anlamsız akışına, düşünüyor .. ama neyi ? Olmayan birilerine yazılmış satırlar ve satırların arasındaki gizli duyguları , yazarken içleniyor “daha kendini insanlara anlatamıyorsun” bu yazılara olan tavrın nedirki adam ? kendine cevap vermekden bile aciz, belkide yorgun. Nargile ağır gelmişdi belkide… oysa hafif ve umursamaz… Belkide yazmamalıydı , belkide yazmaya devam etmeli… Çelişki içindeki düşünceleri it dalaşı oynuyor beynin bir noktasında, odaklandığı yer ise kör nokta , ufukda kaybolan martı misali ardına bakmadan ! sadece bir iki haykırış özgürlüğüne mi yorarsın, yanlızlığına bir veryansımı ? kendisi ile kavgası çok öncelere dayanır, taa ki ilk ağladığı ilk doğum gününe… Duman altı gizli köşelerde kendini sorgular, sorgular ve sorgular… belkide suskun gizli bir aşkın zanlısı , suçu var ispatsız… ölüme hazırlıklı bir adam , gözbebekleri

Ben Papatya Katili Olacak Adam mıyım?

Resim
Önce bayıldı sandım, elimi uzattım. Güldü. “Ne yapıyorsun?” dedi. Sanırım kendimi iyi hissetmiyordum. “Hiç, düşecektin,” dedim. Anlamadı. Aramızdaki anlama mücadelesini sonraya bıraktığı için derin bir nefes aldım. Bunu da duymadı. “Film geriye sarıyor,” dedim… Geçen zaman avuçlarımdaydı. Gözlerime baktı… O, illa düşecekti, kurtarma işi de bana düşecekti, ayağına bağ olmadan sevecektim onu… Yüzüme bakmayı sürdürdü. Şaşkınlığı yüzünde güzel bir ifade bırakıyordu, okunaklı bir ifade… Ama dokunaklı değil. Bana da yansıdı gözlerindeki merak… O merak ederdi, ben anlatırdım. Ben anlatmayı bir tek onun yanında severdim. Çiçeğin yansıması vardı gölgesinde zaman zaman… & Zamanın bir yerinde gülümserdi, mekânın bir yerinde kaybolurdum. Yeşil tek ışıktı gözleri, yaşamıma hız veren, akıl yollarımı birbirine karıştıran… Onun dışındakiler ayrık otu… Sesini duydum. Kendi kendine konuşuyordu. İnsanlar güzelliğine takılıyordu ama çitin diğer yanına geçebileni görmedim. Bir ma

www.birboluiki.net karşılama ekranı

Resim
www.birboluiki.net  yani edebiyat blogumuz için yapmış olduğum karşılama ekranı 

Hey Pardon !

Resim
Hey pardon,  adınız  diyorum !   biraz vodka biraz duman. Az önce  bir fahişenin dudaklarında raksa  tutuldum biraz vals biraz tango karışımı birazda hardcore,  hani hep derdinya iç kanamalı bir düş  düşerken fikrinden, bir bir bebekler intihar ediyor bir bir şehirler yanıyor bir bir köyler kasabalar ateşe veriliyor,  duvarlarına  ayıp yazılar yazılmış  bir şehrin derinliklerinden kırbaç sesleri  geliyor  bir ataist Allah diye bağırıyor, bir bebek intihar ediyor bir anne vizitesini hesaplıyor. Bence o köhne odaya kırmızı  ışıklar değişik bir hava katmış "zaman duruyor zaman duruyor zaman duruyor"  biraz ter kokusu  birazda  edepsiz  küfürler ve kanepe iyi bir seçim.  heyy pardon adınız diyorum...!  hangi çıkmaz sokak, hangi bulunamayan kahrolasıca kan grubu,  hangi edepsiz küfür ve hangi annenin laneti ? Hey pardon,  anımsadım şimdi... Biraz  kırmızı ruj , uzun saçlar, siyah gözler... Tamam "O" sizsiniz. 

Sen bu yazıyı okuduğunda…

Resim
Sen bu yazıyı okuduğunda… Ben fazla uzağa gitmiş olmayacağım. En fazla; dokunabilmek için dudaklarına, yalnızken söylediğin o şarkıda, sessiz bir harf olarak kalacağım. Anla. Benim ela bir denizden ve bütün alfabeyi anlamsız kılan isminden başka sığınacak bir yerim yok. Yanmaya ellerimden başlıyorum. Sana dokunamadığım yerlerimden. Yanımda olsan, özledim seni diyebilecek kadar bakabilmeyi öğretmiştim gözlerime. Hani insan çok özleyince, bir sol anahtarı kadar yalnız ve anlamsız kalıyor ya, sanki bu koskoca evrende, bu kadar gürültüye rağmen üstelik, yalnız.. Oysa ben, ömrümün geri kalanında duyup duyabileceğim tek ses, senin sesin olsun istiyorum. Ben seni görebildiğim zamanlarda içime çektiğim o derin nefeste boğulmak istiyorum. . Yanmaya ellerimden başlıyorum. Nereye koysam oraya yakışmayacaklar çünkü. Nereye saklasam, sanki emanetmiş gibi duracak. Biliyor musun seni ellerim olmadan da sevebilirim ben. Evet yapabilirim bunu. Ama dokunabilseydim, biliyorum buzlarım çözülecek, biliy

innovative studio

Resim
aslında böyle bir grafik atölyem yok keyfi yaptım ama ileride olmayacağı anlamına gelmez.

Deniz Tuzlu, Aşk Şekerli olur mu ?

Resim
İki keçinin aşktan anladığı ölümüne inatlaşmak. Bir keçinin aşktan anladığı ise tek başına köprüyü geçmenin zevkli olmadığı. Diğerlerine göre önemli olan köprüyü aşıp karşıya geçmek, birlikte ya da yalnız… Köprünün aşktan anlamadığıysa kesin. *** Hani bazen düşüncelerinde yücelttiğin kişi ile karşılaştığında beklediğin yönden esmez rüzgar… Hiç ummadığın bir anda fırtınanın ortasında, köprüde kalıverirsin. Hem orada olmak heyecanlıdır hem de gözüne toz, toprak kaçar… Soğuğu öğrenirsin suyun dalgasında… “Gel” diyorken kolay yolu seçersin bilerek, aslında zordur. O, duymaz…“Git” diyorken ses tonunu denersin, kendini dinlersin. O, seni senden çok duyar. Hangisinde daha kararlı, hangisinde daha samimi olduğunu anlatamazsın, o da anlatamaz, anlamak istediği gibi anlar herkes. Böyle hissettiğinde ne gündüzü yaşayabilirsin ne de akşamın karanlığını. Gerçekliğini saklamayı tercih ederken objeler, yerinden kıpırdamaz duygular, senli benli olur düşünceler, gün döner… Keçi t